Buying art doesn’t just offer a sense of community, it engenders feelings of victory, cultural superiority and social distinction. Some say that it even fills a spiritual void. The term most commonly used by collectors, however, is that buying art gives them a “high”.
Yani sanat eseri satın almak sadece bir topluluğa aitlik hissi vermekle kalmıyor; zafer, kültürel üstünlük ve sosyal ayrıcalık hissi uyandırıyormuş. Bazıları bunun ruhsal bir boşluğu doldurduğunu bile söylüyormuş. Sanat eseri satın alanlar tarafından çok sık kullanılan bir deyim ise sanat eseri almanın satın alana "yükseklik" kazandırmasıymış. Makalede açık artırma ile değil de bir sanat fuarından eser almanın "zorluklarından" da bahsediliyor, eserle ilgilenenlerin birden fazla olması durumunda isim yazdırdıkları bir listenin oluşturulması ve bu listeden "eseri satmanın prestijli olacağı düşünülen" alıcının seçilmesi söz konusuymuş. Aslında prestij kelimesi geçmiyor makalede ama eserin yeni evinin hangi koleksiyon ya da müze olacağı en azından eserin fiyatı kadar önemli olsa gerek. Zira olayın geçtiği zaman haberde yazmamakla birlikte Harry Potter arkadaşımız bir resim satın almak istediği Freize Sanat Fuarı'nda "daha prestijli bir alıcı beklendiği" sebebiyle reddedilmiş (bknz. Radcliffe rejected by a frosty Frieze dealer). Herif zaten ergen, büyük ihtimalle kimsenin onu anlamadığını falan düşünüyor, bir de üstüne bu olay, çok yazık. Thornton'un makalesi bağlamında buradaki ikileme de dikkatinizi çekmek istiyorum. Çocuk burada sanat eseri alarak sanata meraklı selebritiler kervanına katılmaya çalışırken prestijin yok diyorlar sanat eseri vermiyorlar, tam bir paranla rezil olma durumu, esef verici.
No comments:
Post a Comment