Ve işte ilk kedi videosu,
Not: Kasım, Paris, Topuk Ağrısı serisinin ikinci yazısında bahsedeceğim David Michalek'ın Figure Studies serisi de bu işlerin hala ne kadar değerli olduğunu gösteren çalışmalardan.
There are great artists in every era who are so new and so different that nobody can understand them. The ears or the eyes are not used to it. And they may be the ones who really contribute to the medium. But at the same time there are other artists and they work also in a non-understandable kind of a way, nobody could understand what they are doing. And they are phonies and they work with illusions and fantasies. And that this kind of a difference is extremely important to understand.
Her çağda çok yeni ve farklı olduklarından kimsenin kendilerini anlamadığı sanatçılar vardır. Kulaklar ve gözler onların işleri gibisine alışık değildir. Bu sanatçılar gerçekten kullandıkları aracın (medium) anlatım olanaklarına katkıda bulunuyor olabilirler. Ancak buna benzer şekilde anlaşılmaz işler yapan başka sanatçılar da vardır ki onların işlerini de kimse anlayamaz. İllüzyon ve fantezilerle çalışan bu sanatçılar sahtekârdır ve bu iki tür sanatçı arasındaki farkı anlamak çok önemlidir.
Son bir kaç yıldır çeşitli yayınlar için sanat piyasasını inceliyor ve yorumlar yazıyorum. Bir sosyolog olarak, sanatın ve sanatçıların etrafında dönüp duran ekonomik dinamikleri çok ilginç bulduğumu söyleyebilirim. Bununla birlikte, aşağıda on tanesini verdiğim yüzlerce sebep dolayısıyla bu tür bir gazetecilikten uzaklaşmaya karar verdim.
1. Eserleri yüksek fiyatlara erişmiş olan sanatçıları çok göz önüne çıkartır.
Kendinizi beyaz Amerikalı erkeklerin tabloları hakkında gereğinden fazla yazarken bulursunuz. Sevmediğiniz işleri ve tarihsel bağlamda önemsiz bulduğunuz sanatçıları onaylar görünürsünüz, çünkü işin finansal tarafından bahseden haberler sizin asıl anlatmak istediğiniz öyküyü şekillendiriyordur.
2. Fiyatlarını artırmak istedikleri sanatçıların reklamını yapmaları için manipülatörlere fırsat verir.
Birbiriyle sıkı fıkı olan entrikacı tüccar ve spekülatör koleksiyoner topluluğu, siz bu rekor fiyatlar hakkında haber hazırlarken bunların aslında ne gibi dolaplarla gerçekleştiğini ifşa edemeyeceğiniz gerçeğine güvenirler. Örneğin, Urs Fischer’in en kötü işleri (koleksiyoner Peter Brant’ı tasvir eden 2010 yılında yaptığı mumdan bir heykel) 1.3 milyon dolar ederken Sherrie Levine’in Fountain (After Marcel Duchamp) (1991) adındaki klasik bronz pisuarı 1 milyon doları bile göremediğinde rahatsız oluyorum. 39 yaşındaki Fischer’ın üzerine dönen; bizzat Brant’ın ve François Pinault, Adam Lindemann, Larry Gagosian gibi isimlerin ve Mugrabi ailesinin dahil olduğu ekonomik çıkar savaşları belki bu saçma fiyatı açıklayabilir. (İyi sanatçıların kariyerlerlerinin spekülasyonlarla istikrarsızlaştırılması utanç verici).
3. Hiçbir zaman bir düzene oturacakmış gibi görünmez.
Aşırı gururlu –ve müşterilerini 500 tane iyi giyimli açık artırma müdaviminin gözleri önünde ahlaksız bir gezintiye çıkarmış olan bir hilebazı ifşa edecek yeterli bilgiyi toplasanız bile, otoriteler bir türlü aralarında anlaşıp soruşturma açamazlar. Önce anti-tröst şubesinden bir kaç avukat sizi tanık olarak çağırır, sonra işin aslında dolandırıcılık şubesini ilgilendiriyor olabileceğine karar verilir. Ama o şube ya aşağıda 6. katta, ya da belki yukarlarda 21. kattadır. Kimse işin peşine düşmez.
4. En ilginç hikayeler hep iftiradır.
Sahtekârlıklar ve fiyatlarla oynamalar bir yana, sanat piyasasının içinde olan herkes bilir ki vergi kaçırma olağan bir olaydır, kara para aklama ise bazı yerlerde olan bitenin ardındaki asıl itici güçtür. Ancak yayıncınızın avukatları gayet haklı olarak bu yasadışılıkların tüm izlerini silerler. Telefonlar dinlenmeden ve para transferleri takip edilmeden tüm bunları kanıtlamak olanaksızdır.
5. Oligarşiler ve diktatörler havalı değildir.
Zengin insanlarla bir derdim yok (en iyi arkadaşlarımdan bazılarının ederi gerçekten çok yüksek!). Ancak şu anda sanat piyasasında en çok para harcayanlar arasında bu paraları demokratik olmayan ve korkunç insan hakları sicillerine sahip ülkelerde kazananlar var. Bu insanların bu gibi çürümüş sistemlerde en tepeye çıkma uzmanlıkları "kara para" terimini tam olarak karşılıyor. Bununla birlikte, bu adamlar tarafından ödenen astronomik fiyatların bir şekilde alt tabaklara yaraması gibi olumlu bir sonuç da var. Bu insanlar 20 milyon dolara bir Gerhard Richter aldığında onu satanlar (özellikle Amerikalı ve gelir vergisi erteleme konusunda hevesliyseler) bu paranın bir kısmını daha genç sanatçıların işlerine yatırırlar. Sanat dünyasına finansal hareketlilik getiren Rus, Arap ve Çinli koleksiyonerler de bu sayede daha fazla sanatçı, küratör ve eleştirmenin sanatla ilgili işlerden geçinmesini sağlarlar.
6. Sanat piyasası ile ilgili yazmak can sıkıcı şekilde kendini tekrar eden bir iştir.
Bir müzayededeki akşam satışının ortamı aşağı yukarı tahmin edilebilir. Açık artırmalarda 1’den 6’ya kadar olan lotlar genç ve seksi işlere ayrılmıştır. 13. lot umulmadık fiyatlara ulaşır. 48’den 55’e kadar olan lotlarda ise piyasanın yaşlıları için tozlu işler satılır. Bazı uçuk fiyatlar vardı şekerim ama şu şu işler de satılamadı. Rakamlar değişir ama hikaye hep aynıdır. Bana sık sık Sanat Dünyasında Yedi Gün’ü yazdığımdan bu yana ne değişti diye soruyorlar. Kitabın piyasayla ilgili olan iki bölümü ("Müzayede" ve "Fuar") söz konusu olduğunda cevabım şu: çok fazla şey değil.
7. İnsanlar size inanılmaz derecede aptalca hazırlanmış basın bültenleri gönderir.
Halkla ilişkiler bölümünde çalışanların bir sanat müzayedesinden sonra size gönderdikleri basın bültenlerini okumak kadar sinir bozucu pek az şey vardır. Güvenilir hiçbir piyasa istatistiği sunmadıkları gibi tüccarların; "müzayede ne büyük bir başarıydı", "galeri için yeni bir rekorlar yılı", "gerçekten benzersiz bir deneyim", "sohbetlerin seviyesi eşsiz derecede yüksekti", "yüksek çapta bir sürü koleksiyoner gördük", "insanlar inanılmaz konsantre olmuşlardı", "izleyici kalitesi inanılmazdı", "gelen tepkiler şaşırtıcıydı" ve benim favorim olan, "anlamlı satışlar yaptık" gibi yavan laflarıyla uzar giderler.
8. Paranın sanatla ilgili en önemli şey olduğu gibi bir izlenim yaratır.
Paranın sesi yüksek çıkar ve bu ses diğerlerini kolaylıkla bastırır. Halkın paraya olan ilgisi sanat haberlerini gazetelerin sanat sayfalarından alıp ana sayfaya koydu… ama belki bu haberleri arka sayfalara alarak sanata daha iyi hizmet edebiliriz.
9. Sanat piyasasının nüfuzunu daha da artırır.
Sanat piyasası çok güçlü bir medya organı haline geldi. Bu piyasanın giderek müzelerin programlarını ve eleştirilerin nasıl yazılacağını belirler hale gelme nedenlerinden birisi de müzayede ve fuarların kendilerini pazarlama konusunda çok yol almış ve artık neyin haber olup olmayacağını biçimlendiriyor olmasıdır.
10. Maaşlar çok kötüdür.
Şayet sanat piyasasını onun hakkında yazacak kadar iyi tanıyorsanız ve herhangi bir miktarda bilgi ve haber kaynağına sahipseniz aslında ortalıktaki sanat danışmanlarının çoğundan daha çok şey biliyorsunuzdur.
Ek: Sanat dünyasını terketmek gibi bir niyetim yok, sadece piyasaya dair haberler yapmaya ara vermek istiyorum. Sanat piyasasını makul bir şekilde anlatan analizler yapılabileceğine hala inancım var –aslında gurur duyduğum epeyce makalem de var- ancak bir müzayede ya da bir fuarın hemen ertesi günü, o baş döndürücü ortamın büyüsüne kapılmadan bir değerlendirme yapılamayacağını düşünüyorum.
Addendum: I have no plans to abandon the art world; I just need a break from reporting on the market. I still think it is possible to write a decent reflective analysis of aspects of the market - in fact, I am proud of quite a few of my articles - but it is nearly impossible to write a next-day auction or fair report without being caught in a hall of smoke and mirrors.
Photography could not, in my mind, be separated from the "pathos" of which, from the first glance, it consists. I was like that friend who had turned to Photography only because it allowed him to photograph his son. As Spectator I was interested in Photography only for "sentimental" reasons; I wanted to explore it not as a question (a theme) but as a wound: I see, I feel, hence I notice, I observe, and I think.
"Fotoğraf, bana göre, aslında var ettiği "pathos" kavramından ayrı düşünülemez. Fotoğrafa sadece oğlunun fotoğraflarını çekmesini sağladığı için başlayan arkadaşım gibiyim. Seyirci olarak fotoğrafla sadece "duygusal" sebeplerle ilgiliyim; onu bir soru (ya da bir konu) olarak değil bir yara olarak keşfetmek istiyorum: görüyorum, hissediyorum, bu sayede farkediyorum, gözlemliyorum ve düşünüyorum."
I came out of a generation where there was no connection between art and money, then all of a sudden, in the 1980s, money came into the picture. Before that, collectors were very scarce, so when they turned up, I just reacted. I didn't want to have that connection. It was like being seen with a hooker. I wanted to stay pure. I thought, 'You buy my art, not me. I don't want to be at your dinners'. Then I slowly realized, hmmm, that collector, he knows a lot about art, he's not so bad. One at a time, gradually, it dawned on me that you can't condemn by type.
Buying art doesn’t just offer a sense of community, it engenders feelings of victory, cultural superiority and social distinction. Some say that it even fills a spiritual void. The term most commonly used by collectors, however, is that buying art gives them a “high”.
"Imitation may be flattery, but not when Hirst is taking both the financial and artistic credit for their ideas, say Lekay and Precious. LeKay has never sold anything above £3,500, while Hirst's set of three crucified sheep was a reported £5.7m. Precious's butterflies sold for £6,000 against Hirst's version for £4.7m."
There is a need within art to maintain a degree of accountability within its own market to ensure that the value is not only determined by those collecting the physical artworks.